Ahikoy
  Ahi Baba Türbesi
 

 

                        AhiBaba/Şeyh Bayezit Yatırı
Ahi Baba’nın türbesi, Divriği ilçesine 8 km.   uzaklıktaki Ahi köyünde bulunmaktadır. Türbe, köyün hemen yakınındaki oldukça meyilli bir tepenin üzerindedir. Toprak damlı bir köy odası şeklindedir. Türbenin yapımında kerpiç kullanılmıştır. Dikdörtgen planlı türbede biri Ahi Baba’ya, diğeri Hanımı’na ait olmak üzere iki kabir bulunmaktadır. Mezar taşı kitabeleri okunmaz haldedir.
Kaynak şahıs Hüseyin Hür(l898-l984), kabirlerin I.Cihan Harbi yıllarında açık bir köy mezarı şeklinde olduğunu, toprak damlı binanın l920’li yıllarda yapıldığını söyledi. Türbenin bulunduğu arazide  bugün de köy mezarlığı bulunmaktadır.
Türbe içerisinde  Fatma Ana’ya(Hz.Fatma) ait olduğuna inanılan bir tek pabuç altı bulunmaktadır. Hüseyin Hür, bu pabucun Ahi Baba’nın Hanımı’na ait olduğunu söylemiştir.Hastalar, kabirlere niyaz ettikten sonra bu pabucu ağrıyan yerlerine sürerler.
Türbenin giriş kapısında oldukça büyük, bir çift  dağ keçisi boynuzu bulunmaktadır. Türbenin dış batı duvarının alt köşesinde “cöherlik” bulunmaktadır. Hastalar, bu deliğe ellerini sokarak, şifa maksadıyla bir miktar toprak alıp yerler.
Ahi  Baba’nın  Menkıbevi  Hayatı:
Ahi  Baba’nın hayatı hakkında tarihi bilgilere sahip değiliz. Ersin Gülsoy’un tesbitlerine  göre “Ekrek köyünde yer alan bu zaviyenin vakıf geliri l5l9’da 1019 Halebi akça iken l530’da l039 akça olmuştur. Zaviye vakfının 882(l477)  tarihli Kadı Abdullah bin Halil  imzalı hücceti bulunumaktaydı. Hikme(Mursal) nahiyesine bağlı  Eksük köyü Şeyh Bayezid Zaviyesi’nin vakıfları arasında  bulunmaktaydı.”
Ahi köylü Hüseyin Hür, daha l98l’li yılarda, Ersin Gülsoy’un  l99l yılındaki tesbitlerini doğrulayan şu  bilgileri vermişti: “Ahi Baba’nın  asıl adı Şeyh Beyazı-ı Veli’dir. O tarihlerde bu köyün adı  Eksirik  imiş. Ahi Baba köye geldikten sonra köyün adı  Ahi Köy olmuş.”
Ersin Gülsoy’un  tesbitleri ile Hüseyin Hür’ün vermiş olduğu bilgiler birbirini tamamlamaktadır.  1519 yılında bir yerleşim yeri olan  Ekrek köyü bugün ören yer durumundadır. Osmanlı  arşivlerinde yer alan Eksük isimli köy ile Eksirik arasında büyük bir benzerlik bulunmaktadır. Yine Şeyh Bayezid ile Şeyh Beyaz-ı Veli  arasında da büyük bir benzerlik  vardır. Görüldüğü gibi zamanla  Eksük köyü, Eksirik’e; Şeyh Bayezid, Şeyh Beyaz-ı Veli’ye dönüşmüştür. Bizim  tahminlerimize göre  Şeyh Bayezid, Ekrek köyünde bir zaviye açmış; fakat zaviyenin vakıf  köyü olan  Eksirik(Ahi köyü)’te vefat etmiştir.
Şeyh Bayezid hakkında da zamanla bir takım efsaneler meydana gelmiştir.
Köylülerin ifadelerine göre Ahi baba, Eksirik köyüne Erdebil’den gelmiştir. Ahi Baba’nın asıl mesleği demircilikmiş. Yine efsaneye göre Ebu Müslim el-Horasani(Ölm.l37/756)’nin  teberini Ahi Baba döğmüştür.
Bilindiği gibi  X. Yüzyılda  büyük kitleler halinde Müslümanlığı kabul  eden  Oğuz Türkleri’nin yapıcı ve satıcı esnafı  Ahilik namı altında tarih sahnesine çıkmıştır.  Horasanlı Ebu Müslim zamanında  büyük bir güç kazanmıştır. Köylülerin  bu bilgilerden habersiz olarak Ahi Baba ile Ebu Müslim Horasani  arasında ilgi kurması önemlidir.
Erdebilli  bir derviş olan Ahi baba, uzun yıllar Eksirik köyünün sığırlarını yayar. Keramet sahibi bir şahsiyet olduğu için sürünün başında bulunmaz. Sabahleyin sığırları Dumbuca dağına yaylıma gönderir; akşam olunca da  hayvanlar  yaylımdan dönerler...Kurt, kuş...Ahi Baba’nın sığırlarına zarar vermezler... Ahi Baba da köydeki günlük işlerine devam eder. Su yolları   açarak  Dumbuca dağından köyüne su getirir. Türbesinin bulunduğu yere büyük bir havuz yapar; türbesinin etrafını ağaçlandırır. Bugün de türbe civarında havuz kalıntıları mevcuttur.
 Kaynak şahıslar,  bu tepenin l920’li yıllara kadar,asırlık ağaçlarla kaplı olduğunu  ifade etmişlerdir. Türbeye kurban kesmeye gelenler bu ağaçlardan faydalanırmış....Bugün türbenin bulunduğu tepede  kuşburnu, karamuk ve iğde çalısından başka  bitki örtüsü kalmamıştır..
.Ahi Baba’nın etrafında meydana gelen  efsaneler bunlardan ibaret değildir. Bunlardan bir tanesi Ahi Baba’nın keramet gösterip Dumbuca dağındaki canavarı öldürmesidir.
 
Ahi Baba’nın Canavarı Öldürmesi:
Efsaneye göre, Dumbuca dağı eteklerinden geçen Sultan Murad/Kervan Yolu üzerinde bir ejderha türer. Kervanlara yol vermez...Yaylımdaki hayvanları parçalar..Köylüler korkularında yaylaya çıkamaz; tarlalarına gidemez olurlar...Şikayetler, feryatlar artar...Fakat, ejderhayı öldürmeye de kimsenin gücü yetmez.
Divriği Bey’i çaresiz kalır...
Bey’in etrafında bulunanlar:
- Beyim, bu ejderhanın hakkından gelse gelse, Eksirik’te oturan derviş gelir, derler.
Bey, Eksirik köyündeki dervişe haberci gönderip, sarayına davet eder. Ahi Baba, o sırada çamur karmakta imiş. Haberciler köye gelirler, dervişe selam verirler, Bey’in  davetini  iletirler. Ahi Baba da:
- Bey’e selam söyleyin, merak etmesin, elimin çamurunu yıkar yıkamaz  yola çıkarım, diye  cevap verir.
Haberciler köyden ayrılırlar...Divriği’ye gelip Beyin  huzuruna çıkarlar. Bir de  görürler ki  Eksirik köyündeki derviş, kendilerinden önce Divriği’ye gelmiş ve Bey’in huzuruna çıkmış...Hayretlerinden bir şey  söyleyemezler, ayakta dikilip kalırlar.
Bey, Ahi Baba’ya derdini anlatır...Büyük bir sıkıntı içinde olduğu her halinden bellidir. “Derviş Baba, bizi bu   ejderha’dan kurtar...” der. Ahi Baba:
- Beyim, siz merak etmeyiniz, Allah’ın gücüyle ve erenlerin himmetiyle ben onu kısa zamanda helak eder, kervan yolunu açarım, der.
Ahi Baba, Divriği Ulucamii’nin  damına çıkar; okunu alıp yayını çeker..Ok, Dumbuca dağına doğru süzülüp gider...Sonra, aşağı iner...Bey’e:
- Canavarın işi tamam, der.
Kimse Ahi Baba’nın sözüne inanmaz. Ulu Cami’den atılan bir okla canavar vurulur mu, derler.
Bey, olayı doğrulamak için askerlerini Dumbuca  dağının eteklerine gönderir. Askerler, Dumbuca dağı eteklerine vardıklarında canavarın bir ok darbesiyle öldürülmüş olduğunu hayretle görürler...Canavarın kulağını kesip Divriği Beyi’ne getirirler. Ahi Baba’ya  saygısızlık edenler, dervişin ayağına kapanıp özür dilerler.

        Ahi  Köyünden Verginin Kaldırılması:
Divriği Bey’i  Ahi Baba’yı ödüllendirmek ister. Ondan dileğini sorar. Ahi Baba da:
- Beyim, benim köyümden asker alınmasın, der. Bey de:
- Asker alırım...Bu, vatani bir görevdir; buna kimsenin gücü yetmez, diye cevap  verir. Bunun üzerine Ahi Baba:
- Benim köyümden vergi kaldırılsın, der. Bey de:
- Bunun değeri yok..Siz, dört beş haneli bir köysünüz, verginizden ne çıkar, diye cevap verir.
Eksürük/Ahi köyünden vergi kaldırıldığı gibi  Üçpınar, Hapa ve Paynik köylerinin gelirleri de Ahi Baba Tekkesi’ne  bağışlanır.
Hüseyin Hür, I. Cihan Harbi’ne kadar bu gelirlerin Tekke’ye muntazaman aktarıldığını söylemiştir. Cihan Harbi çıkınca ordunun erzak ihtiyacı artar, Tekke’ye bağlanan gelir de orduya aktarılır. Ancak gelirin yüzde onu  l920’li yıllara kadar tekkeye bırakılır.

              Ahi  Baba’nın  Canı  Geleneği:
Kaynak şahısların ifadelerinden Ekrek köyündeki Şeyh Bayezid Zaviyesi dışında Ahi Baba adına  tesis edilmiş ikinci bir tekkenin varlığı ortaya çıkmaktadır. Bu da Ahi köyündeki Ahi Baba Tekkesi’dir. Kaynak şahısların ifadesine göre türbeye ve bugün yıkılmış olan tekkeye uzun zaman Ahi köyündeki Öksüzoğulları’ndan Aziz ve annesi Yetov(Yeter) Ana ile o aileden ayrılma Temo(Temam/Tamam) hizmet etmiştir. Türbeye ve tekkeye ait kayıtlar  l950’li yıllara kadar  Cimogillerden Mustafa ve Kamber  Gemalmazlar’ın evinde korunmaktaydı. Bu tarihte çıkan bir yangın, evle birlikte belgelerin de yanmasına sebep olmuştur. Ahi köyünde, Ahi Baba adına tesis edilen tekke, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar varlığını korumuştur.
1900’lü yıllarda köylüler her yıl sonbaharda toplanır, tekkenin gelirlerinden bir kısmı ile Ahi Baba’nın  can helvası’nı  pişirip dağıtırlardı. Ayrıca iki de kurban keserlerdi. Kesilen kurban etleriyle bulgur pilavı pişirilir ve civar köylerden gelen ziyaretcilerle birlikte yenirdi. Bu merasıme kasabadan da katılanlar olurdu. Tekkeye ayrılan paranın bir bölümü de hanelere eşit olarak dağıtılırdı. Hüseyin Hür, l900’lü yıllarda yapılan  bir merasimde, kurban paraları ve diğer masraflar çıktıktan sonra kendi evlerine 7 lira düştüğünü söylemiştir. Köylüler, tekkenin geliri kesildikten sonra da bu merasimi l950’li yıllara kadar sürdürmüşlerdir. Hüseyin Hür’ün ifadesine göre 1924 yılı sonbaharında değirmen işi bittikten sonra 2 kurban kesilip Hazerkek ve Erşün köyleri de davet edilmiştir. Daha sonraki yıllarda masraftan kaçındıkları için bu geleneği bırakmışlardır.
İnanışa göre  Ahi Baba, masraftan kaçan köylüleri ikaz etmek için l960 yılında köye iki  dağ keçisi göndermiştir.  Köylüler de  köy içinde sahipsiz dolaşan dağ keçilerini yakalayıp Ahi Baba’nın canı için kesmişlerdir. Yemek pişirip köy halkına dağıtmışlardır. Derlemenin yapıldığı  l98l yılında köy halkı, köye zaman zaman inen dağ keçilerinin yakalanarak Ahi Baba’nın  canı için kesildiğini söylemişlerdir. Bugün(l997) artık o yörede  dağ keçisi  kalmadığı için  Ahi Baba’ya kurban geleneği de unutulmuştur. Türbe civarında kesilen kurbanlar, adak kurbanı olarak kesilmektedir. Ahi Baba adına kesilen kurbanlardan birine ait boynuz, türbenin giriş kapısına asılmıştır.
 
                                                         KUTLU ÖZEN
 
  Bugün 7 ziyaretçikişi burdaydı!  
 

http://ahikoy.tr.gg

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol